27 Ekim 2015 Salı

annelik... içinden nasıl gelirse o...

Her şeyin bir okulu var bir dersi bir eğitimi var. Ama annelik öyle değil…

İkiz zor olmuyor mu? diye soran teyzeye verecek cevap bulmakta daha çok zorlanıyorum bebeklerimi büyütürken yaşadıklarıma kıyasla. Annelik eğer içindeki sesi dinlemeyi başarabilirsen bir roller-coaster sanki. Her anı heyecanlı bazen korkutucu, ama yol belli. Önünden gidenler olduğu gibi arkandan gelenlerde var. Bu seyir esnasında yaşadıkların ise ne ilk senin başına geliyor ne de son kez sen görüyorsun. Birikimli bir bilinç sanki bu. Yüzyıllardır gebe kalan, doğum yapan ve doğurduğunu büyüten tüm memeli ırkının yaşadıkları aslında senin zihninin içinde bir yerlerde saklı. Ve gerçekten odaklanmayı başarabilirsen içine en doğrusunu buluyorsun eninde sonunda.

Söylemesi kolay; ama yaşaması zor elbette. Öyle çok dış etken var ki kendine, içindeki sese odaklanmana engel olan düşünemiyorsun bazen biliyorum. Ve her kafadan bir ses çıkıyor bunu da biliyorum.
Bebek ağlıyor, misafir geliyor, annen yediriyor, kayınvaliden içiriyor, komşu soruyor, yoldaki teyze bunaltıyor sonra bebek yine ağlıyor…
biliyorum…

Hepsi bir döngü halinde sürekli tekrarlanıyor.

Ama aslında sen de diğer tüm memeli dişiler gibi önce doğurmak ve doğurduğunu büyütmek için geldin bu hayata. Kapitalist düzen seni ne kadar egonla yenmeye çalışsa da varoluş amacın bu. Tüm organların ve zihnin her ay yaşadığın döngü vücudunun her hareketi buna göre programlanmış durumda. Öncelik olarak al veya alma, zihninle ne kadar savaşırsan savaş gün gelecek bulacak o bir gün seni. Çünkü doğala karşı gelmek ölesiye zor. Geldiği gibi yaşamayı ne kadar beceremiyorsak, içimizden geleni inkara da o kadar meyilliyiz işte…
Yani aslında içinden geleni yapıp, tavsiyeleri sorgulayarak uygularsan mutlaka en doğruyu bulursun… ama özellikle ilk aylarda yaşanan kolik krizlerine, uykusuz ağlama nöbetlerine karşı ne yapılabilir dersen ben çözümü rutinde buldum.
kendimi bebeklerin yerine koydum...

Hepimiz gibi bebeklerde düzenlerinin değişmesinden hiç hoşlanmıyorlar ve bir rutinde yaşamayı seviyorlar. Sürekli insan sıcaklığı, sakinlik ve sohbet istiyorlar. Bizim gibi onlarda sevdikleri sesleri dinlemeyi, ışıkları, hareketli ve renkli şeyleri izlemeyi seviyorlar.
Yani, bebek doğduğu andan itibaren yeri öncelikli olarak annesinin sonrasında ise onu seven kişilerin kucağı, kolları, omzu ve kalbidir. Tamamen içgüdüsel hareket eden hiçbir bilinci olmayan bir varlık dünyanın en korunaklı ve kendisi için uygun sıcaklıkla, uygun besinlerle donatılmış cennet köşesinden çıktıktan sonra elbette ki oraya en yakın şekilde dizayn edilmiş bir durumda yaşamak isteyecek ve bu koşullar sağlandığında mutlu olacaktır.

Sarıp sarmalanmak (kucakta gezmek, kanguru bakımı,
göğsünde uyumak, omzunda şekerleme, yarım kundak, sling)

 sevdiği rahat hissettiği müzikler dinlemek (youtubedaki white noicelar veya radyo bebek)
 az uyarana maruz kalmak (loş ışık, sakin ortam, hafif tonda sohbet)

istediği zaman uygun miktarlarda beslenmek (bebek istedikçe emzirme)
rahat hareket etmek (az ve rahat kıyafetler)
temizlik, sık sık su ile buluşmak (hergün banyo masaj, sıcak kova banyosu)


alışkın olduğu ortamda kalmak (kendi evi, kendi yatağı)
temiz hava (hergün açık havada yürüyüş)
etrafındaki herkesten alacağı sonsuz sevgi ve sakinlik ona çok iyi gelecektir.


Sıcak kova banyosu sırasında Erde


Tombiler beşikleri ile salonda
Yani bebeğin huzurlu olmasının en büyük koşulu öncelikle ortamının ona uygun dizayn edilmesi ve günlük rutininin bozulmamasına bağlı. Aynı evde, en çok ihtiyacı olan kişilerle, sakin bir ortamda en huzurlu şekilde olacaktır. Ama bebektir tabii ki ağlayacak, tabiî ki çığlık atacak ve bir şekilde 
bizimle iletişim kurmaya çalışacaktır. Bunları en baştan kabul etmek ve sakin kalmak bir anne için en iyi çözümdür…  


Not: Gaz damlalarından birkaçını kullandım ama bir etkisi olduğuna hiç inanmıyorum. Masaj ve sıcak kova banyosunun (bebeğin yanmayacağı sıcaklıkta yarıya kadar su dolu kovaya belinin üstüne kadar sokularak tutulması) fazlasıyla faydasını gördük. 

Bebeklerimiz misafir olsa bile hep salonda insanların arasında durdular uykularını uyudular. İlk günlerden sese ve insana alıştılar, onları sevenlerin içerisinde büyüdüler. İlk 3 ay beslenmenin ardından gaz çıkarma pozisyonunda olduğu gibi omzumuzda veya göğsümüzün üzerinde uyuyakaldılar çoğunlukla uyur uyumaz yatağına yatırmadık. Nefes alışlarını bize göre programlamaya çalışmalarını hissetmek harika bir duygu. 
Annenin sakin kalmasını kesinlikle tavsiye ediyorum :) :)
 ben uzun süre başaramadım ama gerçekten işe yatıyor…




22 Ekim 2015 Perşembe

emzirirsin yeter ki inan!!


Zihnin sonsuzluğuna ve gücüne inandım ben hep. Özellikle gebeliğimin ilk günlerinden itibaren üzerine en çok düşündüğüm, en çok korktuğum ve kararsız kaldığım, acaba dediğim her şeyin başıma geldiğini gördükçe daha da fazla inanmaya başladım.
Doğum sürecim çok da doğal gerçekleşmediği için ne yazık ki sonraki 3-4 aylık süreçte de sistemin dayatmalarının ötesinde davranamadım.



Bebeklerim hastanede ameliyathanede doğdular, hemen küvöze alındılar, yaklaşık 20 saat onlara hiç dokunamadım. Doğum sırasında ayık olmama rağmen Erde’yi sadece uzaktan görebildim çünkü nefes almıyordu falan filan… Duygusallaşmayacağım.
 
  30 günden fazla süre boyunca neredeyse hiç emziremedim, kilo kaybı olmaması için doktorum emzirmemi istemiyordu. Sağıp, basit bir biberonla içiriyorduk. İki bebeğe sütün yetmez dediler, 3. Ayın başında mama verdim. Bazılarına pişmanım şuan, ama o zamanki ruh halimde başka çarem yokmuş gibi geliyordu. Tüm kısıtlamalara yasaklara rağmen evde yaptığım kanguru bakımının ardından tombiler ağzıyla emme hareketleri yapınca dayanamayıp veriyordum memeyi…

Annelik içgüdüsel. Zaten doğa o an nasıl davranman gerektiğini söylüyor sana. Kulağına fısıldıyor birileri. O yüzden dinlememek lazım aslında beklide kimseyi. Zihnini berrak tutup içindekine kulak verince geçiyor her şey. Mama konusunda daha fazla direnmeliydim mutlaka. Ama geçmişe çare yok.

Çok fazla soru alıyorum bebeğim emmiyor, sütüm yok, memem kurudu, emziremiyorum acıyor gibi….

Normal koşullarda hiçbir hastalığı sıkıntısı olmadan doğmuş bir bebeğin neden emmeyeceğini anlayabilmem çok zor. Bu konuda eğitimim veya tecrübem yok. 
Ama herkese şunu söylüyorum, emmeseydi benim bebeklerim emmezdi. Meme ile doğumlarından günler geçtikten sonra tanıştılar, tanesi 4 TL’ye satılan piyasanın en basit biberonu ile anne sütü aldılar çok uzun süre, zorlanıp kilo kaybetmesinler diye. özel başlıklı Aventler, medelalar, dr.brownlar aylar sonra girdi hayatımıza.

Peki ne yaptık ???

6.2.15 tarihinde 7:49 - 7:50’ de gerçekleşen maalesef sezeryan olan doğumumun ardından hiç bıkmadan, usanmadan, uyumadan sağdım mememi. Bebekler hastanedeyken de evdeyken de alarm kurup 15-20 dakika sağıp buzlukta sakladım. İlk günler 3 cc bile sütüm gelmedi. Üzüldüm ama yılmadım.
Hem erken doğum, hem sezeryan hem moral bozukluğu sütün gelmesini geciktirdi. Ama hep biliyordum emzireceğimi bir gün. Hep inandım hiç bıkmadım. Doğdukları ilk günler doğru düzgün beslenemiyorlardı zaten ama yinede hastaneden talep edildiği kadar sütü saklama poşetleri ile buz kaşeleri arasında hastaneye götürüyordum üzerlerine ufak notlar yazıp ANAÇ BEBEKLERİNE AİTTİR! SİZE GÜVENİYORUM! EVDE HEYECANLA BEKLİYORUZ! … gibi. Hep gülümseyen yüzler çiziyordum yanlarına. :)
Hastanede öğrendiğimiz kanguru bakımına evde de devam ettik sonrasında. Süt salgısını ve anne bebek uyumunu arttırdığına inanıyorum.


Bebeklerim 2700 gr. geçtikten sonra emzirmeye başladım ve bedensel acının ne olduğu ile tanıştım ilk günden. 35. gün gibi Erde’nin tam olarak emmeye başlaması ile birlikte meme ucu yaraları başladı. Ağzı çok küçüktü ve çok heyecanlı olduğu için ucunu emiyordu, her emzirme seansı hüngür hüngür ağlıyordum ama emzirmeye devam ediyordum. Lansinoh ve mustela nipple creamler, avent  meme ucu koruyucu kalkanlar, silikon başlıklar hiçbir işe yaramadı. Son olarak hastanedeki hemşiremiz Derya’nın önerisi ile GARMASTAN Pomad kullandım ve hayatımı kurtardı. Birkaç gün içinde acısı, iki hafta sonra da yaralar geçti.



Emzirdiğim sürece sütü arttırır diye tavsiye ettikleri hiçbir üründen fayda görmedim zaten hiçbirine de inanmıyordum aile ve toplum baskısı ile denedim tümünü. Stil tea, hoşaf, ısırgan çayı, hurma, rezene, bulgur, mercimek en çok söylenenlerdi. Ama ben SU içmeyi tercih ettim. İlk 4 ay neredeyse günde 5 litre su içtim. Ve uyudum. Her bulduğum fırsatta, annelerimin de desteği ile bolca uyudum. Uyudukça, su içtikçe sütüm arttı. Zamanla tombilerin emme perfomansı arttıkça sağmayı tamamen bıraktım. Sanırım 4. Ayın başından beri mecbur kalmadıkça sağım yapmıyorum. Zaten eğitimli olan memem bebeklerin ihtiyacı oldukça süt üretiyor. Onlar isteyince emiyorlar. Bazen de ben özleyince J
Zaman zaman memeden uzaklaştıklarını veya emmek istemediklerini hissettiğimde meme teklif etmeyi arttırdım. Ayıkken emmiyorsa uyurken yanına yatıp emmesini sağladım. 1-2 gün içinde toparlayıp eski formuna kavuştular.
Ek gıdaya geçtikten 1 ay sonrada mamayı bıraktık. Son 1 aydır gece 22:00 gibi 1 ölçü veriyorum iyi uyusunlar diye ama onu da en kısa zamanda tekrar bırakmayı düşünüyorum. Onlar reddetmedikçe de emzirmeyi  bırakmayı düşünmüyorum, annenin zorunlu sağlıkla ilgili haller dışında; çeşitli sebeplerle (işe başlama, sosyal hayat, toplumun ayıp demesi, cinsellikten soğuma, çirkin görünmekten korkma..vs) bebeği memeden kesmesini bencilce buluyorum.


Tombiler her zaman istedikleri her yerde emdiler, evde, sokakta, plajda, AVMde, restoranda, arabada. Hiç utanmadım. İlk başlarda emzirme önlüğü kullanmaya çalıştım nedense sonra sıcaktan ben bunalıyorum bu çocuklara yazık değil mi diyip attım. Hiç tuvalette emzirmedim, ben tuvalette yemek yer miydim diye düşündüm.  Bana kötü kötü bakanlara ben daha kötü baktım. Asla sapıkça olduğunu düşünmedim, düşünenle de ilişkimi anında keserim, zaten yabancı biriyse de umurumda olmaz. İşe başladıktan sonra vaktim oldukça hep eve gidip emzirmeye devam ettim. Beslenme öğünlerinden hemen sonra tatlı niyetine anne sütü içiyorlar. 3-5 dakika sürüyor artık emmeleri ama olsun o bile yeter diyorum. Bu arada “ikizlere sütün yetmez” fikrine manasız inanmışım ben. Şimdi düşünüyorum da ikizlere rahmim yettiyse, gücüm yetiyorsa, neden sütüm yetmesin ki??
Ben hayatımdan memnunum bebeklerimle baş başa vakit geçiriyorum. Alışır bırakmaz diyorlar, ben onlarında bir içgüdüsü olduğunu düşünüyorum. Bebeklere istemedikleri bir şeyi yaptırmak zaten mümkün değil bunu anne baba olan herkes yaşayarak görüyor zaten. Vakti gelince zaten kucağımdan, yatağımdan, yuvamdan ayrılacaklar. Doğaya, içinizdeki sese, bebeğinizin içgüdülerine güvenin.

Tüm memeli anneler yüzyıllar boyunca emzirdi, tüm bebeklerde emdi…
Sizin bunu yapamamanız mümkün değil !!


Uzun uzun okuyamayacak yeni annelere hızlı notlar:

Emzirebileceğine inan! 
Günde 4-5 litre su, düzenli beslenme, her fırsatta uyku   
Meme ucu yaralarına garmastan pomad
·         Özellikle ilk 3 ay; gece / gündüz 3 saatte 1, hastane tipi pompa (medela) 20 dakika sağarak meme eğitimi.
Kanguru bakımı, bebeği omzunda veya kucağında uyutmak
Bebek her istediğinde meme vermek
Emzirmeyi kesmemek, memeden uzaklaşan bebeği inatla meme vermek (uyurken mesela)





şimdiki aklım olsa ne mi yapardım. bir çoğunu Öykü yapmış sanırım. 

http://oykudenhikayeler.blogspot.com/
 ilham verici doğum, emzirme, doktorsuz hayat, aşısız bebeklik hikayelerini imrenerek okuyorum ...



12 Ekim 2015 Pazartesi

ne yazık...

Elimden bir şey gelmedi ne yazık üzülebildim sadece… Bir de evlatlarıma sıkıca sarılıp gözyaşı dökebildim. Şükrederken bugünüme…

Ne yazık… Bir şey gelmedi elimden…
Yarını düşünemedim, yarından korktum…

Bu sabah duyduğum o cümleye kadar içimde vardı içimde biraz umut parçası. 
“İçlerinde müslüman olanlara Allah rahmet eğlesin” dedi biri … 
İşte o dakika bende parçalandım. Bunu heceleyen dudaklara, söyleten akla, islamın doğrusunu bu zanneden fikre lanet ettim… Allahın rahmetini bile esirgeyerek verir olmuş. Her sabah asansörde karşılaşıp selam vermeyenlerden işte bunlar. Bir tebessümü, günaydını çok görenlerden. Ateş düştüğü yeri yaksın kimse bana dokunmasın. Allah benim allahım, para benim param, güç benim gücüm diyenlerden. Kendim gibi olmayanla günahımı bile paylaşmam diyenlerden bunlar.

Yakınımda, çok yakınımda ne yazık ki. Kaçamıyorum.  Orda karşımda, en doğru fikirmiş gibi inanıyor buna, okullar okumuş diplomalar almış insan bu, evlat yetiştiriyor… Din diye inanıyor kendi uydurduğu şeye. İslam hoşgörü dinidir diye öğrendik biz, sorsan Allah’ın 99 ismini ezbere biliyor, ama hiçbirinin ne anlama geldiğini bilmiyor. Ezberlemiş öğrenmemiş. Cehaletin kelime anlamı sanki.

Ne acı… Görüntüleri izlerken televizyonda BİZ nasıl bu hale geldik diye sormuştum hep kendi kendime. Sormama gerek yokmuş, birkaç kişi ile konuşsam yetermiş meğerse…

Ne yazık… Bir şey gelmedi elimden…
Yarını düşünemedim, yarından korktum…

Son umut kırıntımı da yitirdim bu sabah… Ne yazık, kendimden bile korktum…



“Dinle sözüm al nasihat / gözlerinde yaş incidir /cahil ile etme sohbet / her sözü bir baş incidir
Mürşit ile haşrolmayan / dünyasınıda ne bilir / cahilde kem boş söz çok olur / kendisini derya bilir”