Korkunç geçen 4 günün ardından tüm ailem, arkadaşlarım evde
toplanmışlar. Herkes gülümsüyor ama inanılmaz kaygılılar. Sanki ben
anlamıyorum... Espriler, şakalar, kahkahalar havada uçuyor… Yarın sabah gelecek
ikizler 33.haftanın sonundayız ama gelişimleri daha geride. Erken doğum kâbusu
bizim de başımıza geldi maalesef. Kafam allak bullak…
Odayı süslemek istemiyorum, fotoğraf çekilsin istemiyorum,
kimse gelsin istemiyorum yanımda. Gidelim, uyuyayım ve bebekler yoğun bakımdan
çıkana kadar uyandırmasınlar beni. Evlatlarım olmadan oradan çıkıp eve gelecek
olmak sonsuz korkutuyor beni.
Anılar anlatıldı, hediyeler hazırlandı, tatlılar yendi, yalandan güldük eğlendik, ben mutlu olayım diye hazırlanmış bir sahnedeyiz sanki...
Uyumadan önce günlüğüme şunları yazdım…
“ En yakın olduğumuz son gece… Çok şey yazmak istiyorum
hepsi düğümleniyor aklımda. Sağlıkla gelin benim aceleci bebeklerim, belki
hemen kucaklayamayacağım sizi ama eminim sevgimiz sizi saracak ve hızla
büyütecek. Yarın büyük gün…
Sağlıkla gelin, evimizi yuva yapın”
Ardından sonsuz bir uykuya yattım sanki… Sabah 5’de başka
biri olarak uyandım. Ömrümde karşılaştığım en güçlü kadınım ‘ben’. Her şeyin üstesinden
gelebilirim! İnanılmaz bir güç… Sonradan anladım ne olduğunu… Annelik gücü…
Evdekileri uyandırdım, giyindim, makyaj yaptım. Valizimiz, eşyalarımız
zaten hazır kapıda. Sanki ben değilim az sonra doğum yapacak. Kapıdan çıkarken
herkesin kıyafetlerini, saçını, makyajını kontrol edip birde Barış’ın
ayakkabılarını sildim. Herkes gülüyor bana sanırım baya saçmalıyorum… Bu “çok
güçlü kadın” maskesi dengemi bozuyor…
Hastaneye vardığımızda öyle coşkuyla karşıladılar ki beni. Canım
ailem, dostlarım… Sanki düğündeyiz. Sabahın 6'sı değilmiş gibi bir mutluluk. Şehir
dışından gelmiş yetişmişler, hepsi gülümsüyor. Hiç korkmuyorum, herkes yanımda, ben
anneyim, ben çok güçlüyüm…
Odaya çıktık, NST’ye bağlayacaklar. Her şeye dışarıdan
bakıyormuşum gibi geliyor. Sanki ben değilim bunları yaşayan. Hiç tekmelemediler
geceden beri. Erde’ nin kalp atışlarını aldık. Güp güp güppp… !! Eliz’e döndü
prob hiç ses yok… Neden yok… Nerede? Yine
kaygı gelip hücum ediyor. Hemşire "sakin bir sıkıntı yok, pozisyonundan
kaynaklıdır" diyorsa da dinleyemiyorum. Dünya yıkıldı altında kaldım ben.
Kapı açıldı Cihangir Hoca geldi. Elimi tuttu. Geçti birden her
şey, sonsuz bir güven duygusu… “hadi” dedi. “gidiyoruz”
Sedyeye aldılar beni koridorda ilerliyoruz sonradan resimlerde
gördüğüm kadarıyla gülümsüyorum baya ama şuan hiç hatırlamıyorum o yolu.
Başka biri oradaki, ben değilim aslında.
Dışarıdan bakıyorum kendime “ne kadar güçlü bir kadın”
İçeriden bakıyorum kendime… Göremiyorum… Yok olmuşum…
Asansöre bindik, sonunda biraz sessizlik, ohhh… Bir elim
Cihangir Hoca’da, bir elim Barış’da… “Çok şanssızsınız” diyorum. Önce anlamıyorlar.
“Siz erkekler öyle şanssızsınız ki; asla içinizde kıpırdayan bir canlı
taşıyamayacaksınız. Bir insanı var etmenin o sonsuz gücünü asla
bilemeyeceksiniz. Onu korumak, beslemek, büyütmek, dünyaya hazırlamak öyle yüce
bir duygu ki bu… Çok şanssızsınız! Bir daha doğurmak istiyorum ben. Erde ve
Eliz sağlığına kavuşsun. Bir daha… Bundan daha büyük bir haz olamaz hayatta… Hamilelik
tanıdığım en muhteşem duygu benim…”
Derken yol bitti, ameliyathaneye aldılar beni, ellerim bomboş kaldı… Tek
başınayım, buz gibi bir metal masa… Çıplak, çaresiz, aklım taaa derinlerimde…
Ağlamaya
başladım, sessiz iki damla gözyaşı.
Ertesi hafta o anı hatırlayınca şunları yazmışım
günlüğüme...
“Bir hafta önce şuanlar da neyle karşılaşacağımı bilmeden
gözyaşlarımı tutmak için uğraşarak, korkudan titreyerek ameliyathane masasında
yatıyordum… Aklımdan ışık hızıyla sorular geçiyor hepsinin cevabından
korkuyorum. “Nefes alırlar mı? Ağlarlar mı? Hareket ederler mi?” Toplam
ağırlığı 3,5 kiloyu geçmeyen iki minik bebeğin altı hafta erken dünyaya
gelişini bekliyorum… Bilinmezlik korkutuyor en beteri.
Geçmek bilmeyen
dakikalar sonunda 7:49 Erde, 7:50’de Eliz selamladı bizi aklımdaki soruların
yersiz olduğunu bana göstererek. Bu ilk günlerimizi birbirimizden uzakta
geçiriyoruz belki ama kokunuzu, yüzünüzü saklıyorum her gün yanımda. Sizinle
uyuyorum sizinle uyanıyorum hayata. Hayal kurmaya devam ediyorum. Büyüyorsunuz orada
sanki hala karnımdaymış gibi… Biliyorum geçecek bugünler ve biz daha güçlü
olacağız, üzüldüğümüz her saçma şey için de kızacağız kendimize… Gerçek acıyla
yüzleşmediğimiz günlerde ağladığımız şeylere burun bükeceğiz hep… Hayattasınız,
dünyaya gelmek için bizi seçtiniz, beni Erde ve Eliz’ in annesi yaptınız…
İyikilerimin en başında gelen evlatlarım… İyi ki doğdunuz…”
Benim doğum hikâyem diyince bunlar geliyor aklıma. Kesik kesik
sahneler. Biçimsiz anılar gibi sanki çok eskilerde kalan. Hâlbuki daha 7 ay
önce yaşandı tüm bunlar. Yaşandı ama geçmedi orası bir gerçek. Ben de herkes
gibi dışarıdan çok güçlü bir kadın izledim. Tüm zorluklara göğüs geren, hep
gülümseyen, hiç yılmayan. Ama içimin parçaları yeni yeni birleşiyor daha. Onlar
gülümsüyor ben bir bandaj yapıştırıyorum geçmişe, onlar kahkaha atıyor ben bir
dikiş atıyorum zihnime…
En büyük dayanağım Barış’ım… En büyük güvencem Dr.
Cihangir Çakıcı…
Ve bugün yanımda yaşam kaynaklarım Erde ve Eliz…
---
6 Şubat 2015 günü kalbim bir daha hiç birleşmeyecek kadar
derin bir yarıkla ikiye bölündü. Bir yanımın adı Eliz, bir yanımın adı Erde
oldu… Sayenizde ANNE oldum hem de iki kere… Çok şanslıyım ki dünyaya gelmek
için benim bedenimi, bizim yuvamızı seçtiniz.
Bugün anneler günü...
Sabah uyandığımdan beri içimde
bir garip duygusallık, dramatik bir sevinç…
Anne oldum ve annemi daha iyi
anladım. Anne oldum ve dünyalar benim oldu, hayatta bir izim oldu. Bu yüzden
birinizin adı Erde, dünyamın merkezi… Birinizin Eliz, elimin izi… Hayata
kattığım değer, varoluşumu anlamlandıran somut izlerimsiniz…
Yaşadığımız her ana, her gülücüğünüze, her gözyaşınıza şükürler olsun…